O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010

Gönderen Konu: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010  (Okunma sayısı 1928 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mehmedim

  • Administrator
  • *
  • İleti: 11762
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 309722 kez
  • Rep Puanı: 582
  • Cinsiyet: Bay
O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« : 11 Haziran 2012, 09:43:05 »

O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010 (21 / 132:26)



 O Geliyor - 1 O Geliyor   ( 02:52 )
 O Geliyor - 2 Mehmet Kemiksiz - Bu Gece - Saba Teşvih   ( 02:58 )
 O Geliyor - 3 Bilal Erdem - Kur-an Ziyafeti   ( 06:04 )
 O Geliyor - 4 Yusuf Ziya Özkan - O (Anlatım)   ( 09:40 )
 O Geliyor - 5 Mehmet Kemiksiz - Hicaz Salavat   ( 03:36 )
 O Geliyor - 6 Ahmet Yenilmez - Bir Gece (Şiir)   ( 03:50 )
 O Geliyor - 7 Ertuğrul Erkişi - Bir Gece   ( 05:31 )
 O Geliyor - 8 Mehmet Kemiksiz - Huseyni İlahi   ( 05:42 )
 O Geliyor - 9 Murat Ömerov - Kazakistan - Muhammed (S.A.V.)   ( 05:02 )
 O Geliyor - 10 Müjgan Gönül (Tek Türkiye Dila) - Kadın (Anlatım)   ( 07:46 )
 O Geliyor - 11 Grup Tillo - Süleyman Karadağ (Tek Türkiye -Şivan) - Ezeli Nur   ( 06:13 )
 O Geliyor - 12 Mustafa Demirci & Mehmet Kemiksiz - Can Muhammed (S.A.V.)   ( 08:10 )
 O Geliyor - 13 Gökmen - Sefa Geldin   ( 04:38 )
 O Geliyor - 14 Ali Çakalgöz (Tek Türkiye - Halo Yakup) - Af   ( 14:48 )
 O Geliyor - 15 Murat Göğebakan - Salavat & Sultanım   ( 07:23 )
 O Geliyor - 16 Dear Rose - Zejo Soto   ( 04:21 )
 O Geliyor - 17 Sabri Özmenler (Tek Türkiye - Şehmuz) - Asrı Saadet (Anlatım)   ( 10:00 )
 O Geliyor - 18 Şükriye Tutkun - Güllerin Efendisi   ( 05:06 )
 O Geliyor - 19 Turgay Başyayla - Sevdim Seni   ( 03:39 )
 O Geliyor - 20 Salavat   ( 01:14 )
 O Geliyor - 21 Yusuf Ziya Özkan - Dua   ( 13:43 )
 
Bu icerigi gorebilmeniz icin yapmaniz gerekenler:
  • içeriği görmek için tesekkur butonuna tiklamaniz gerekir (Mesajin sag kosesinde)



diamon63

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 3763
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 192 kez
  • Rep Puanı: 6
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #1 : 31 Ekim 2014, 07:34:52 »
Allah (C.C.) Razı Olsun Kardeşim.
Ellerinize ve emeklerinize sağlık
 

menomenli

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3034
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 533 kez
  • Rep Puanı: 150
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #2 : 15 Ağustos 2016, 01:44:20 »
Allah razı olsun
 

menomenli

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3034
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 533 kez
  • Rep Puanı: 150
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #3 : 15 Ağustos 2016, 02:06:30 »
Allah razı olsun
 

hak aşığı

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 6020
  • Etkinlik:
    1.4%
  • Tesekkur Edildi: 3629 kez
  • Rep Puanı: 85
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #4 : 23 Ocak 2017, 12:48:52 »
Teşekkür ederim ALLAH razı olsun
 

M. ALİ

  • Çalışkan Üye
  • ****
  • İleti: 481
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 78 kez
  • Rep Puanı: 2
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #5 : 15 Mart 2018, 21:31:18 »
Allah Razı Olsun
 

erten86

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 6997
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 238 kez
  • Rep Puanı: 1
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #6 : 14 Mart 2019, 13:50:48 »
Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...
 

hakansen967

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3609
  • Etkinlik:
    2.2%
  • Tesekkur Edildi: 840 kez
  • Rep Puanı: 574
  • Cinsiyet: Bay
    • ilahisözleri.net
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #7 : 03 Eylül 2021, 20:13:30 »
DUA
Âmin. Euzü billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahi Rabbil Âlemin Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihi ecmain. Ya Rabbel Âlemin. Ya Erhamerrahimin. Ya Hayyu ya Kayyum. Ya Zel Celali vel ikram.
Lutuflarını üzerimize sağanak sağanak yağdıran güzel isimleri ve sıfatlarıyla her an ayrı bir tecelli gösteren Rabb-i Rahimizi bu gece sen olmasaydın mevcudatı yaratmazdım buyurduğun Habibin rahmeten lil âlemin sonsuz nur Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. Efendimizin doğum gecesi.Mevlid kandili. O insanlığın iftihar tablosudur. On dört asırdan beri dünya çapındaki en büyük dahiler dev filozoflar ve her biri düşünce semamızın yıldızı nice mütefekkir ve ilim adamları hep onun arkasında el pençe divan durmuş ve ona hitaben= “Sen, sana mensubiyetle övündüğümüz insansın” demişlerdir.
Bizler de düşe kalak yarım yamalak da olsa ona mensubiyetimizi ifade etmek istiyoruz. Bizi de ona hakiki ümmet eyle ya Rabbi. İnsan sevdiğini bildiği ölçüde sever. Bilmediğinin de düşmanı olur. Eğer beşeriyet onu tanısaydı onun için mecnun olur yollara düşerdi. Ruhları onun yad-ı cemili sarınca burnunun direği sızlar ve gözleri yaşlarla dolardı dolardı da onu pak semtine Peygamberlik dünyasına tertemiz iklimine girebilmek için ürperir, onun aşkının ateşiyle yanan kalbinin küllerine hayat gelsin diye rüzgârın önüne katılır ve hep oraya doğru sürüklenirdi. Ne olur Allahım bütün bilmeyenlere onu bildir bütün tanımayanlara onu tanıt onunla aramızdaki engel ve perdeleri kaldır, ona bilmediği için düşmanlık edenleri de hidayete erdir ya rabbi. Onu bilmediği tanımadığı dönemde ona karşı ordular sevkedenler her türlü tepkiyi gösterenler bilir hale gelince o nuru tanıyınca etrafında pervane oluyorlardı. bize de onu tanıtabilecek güç kuvvet basiret ihlas ve samimiyet lutfeyle ya rabbi. Aslında akıllarımız alsa da almasa da sineler o şem’aya o güneşe pervanedir. Çok yakın bir gelecekte şimdiye kadar bir türlü ona koşmayıp da kış sinekleri gibi takılıp yolda kalan derbeder ve perişan akıllar yolda kalışlarına pişman olacak ve ellerini dizlerine vurarak biz niye pervane olup ona koşmadık diyeceklerdir. Ne olur Allahım her şey bitmeden çok geç olmadan bu güzellikleri bizlere de göster ya Rabbi. İzzeti ve ikramı nihayetsiz Rabbimiz dünya bizim için bir imkân ahiretimizi ancak burada kazanabileceğiz. Dünya hayatı sonlu ve sınırlı olduğu gibi bizi donattığın bilgi vasıtaları da sınırlı. Her şeyi tam bilmemiz mümkün değil. Bu gece âlemlere rahmet olarak dünyaya getirdiğin zaman ve mekânın Efendisi gür sesli bir dellal olarak bize bilmediklerimizi bilemeyeceklerimiz öğretti. Kâinatın ve varlığın manasını açıkladı. Şu uçsuz bucaksız sema içindeki ay güneş yıldız ve bütün varlık emrine verilmiş insan nereden gelir nereye gider ve neye namzettir izah ve ilan etti. Varlığın perde arkasını ruhlara duyurdu. O olmasaydı kâinat da insan da manasız olurdu. Hz. Muhammed a.s. eşyaya mana kazandıran insandır. Onu bizim için sevgililerden daha sevgili eyle ya Rabbi. Sevgisini gönlümüze öyle duyur ki adı anılınca burnumuzun direği sızlasın ve onun müstesna iklimine dehalet edelim ve her şey yerli yerini ve manasını bulsun. O bir huzur insanıdır. Onun getirdiği mesaj bir huzur kaynağıdır. Evet beşer ona döndüğü zaman huzur ve itminana kavuşacak derbederlikten eyyamın elinde oyuncak olmaktan dünya ve ukba sefaletinden kurtulacak ve insanlık semasına yükselecektir ve tarih buna en büyük şahittir. İnsanlığa yeniden bu huzuru tattır ya Rabbi. Huzur ve saadet vesilesini tanıttır ya Rabbi. Sevdiğini bize de sevdir ve bu sevgi sayesinde şu anda cemiyetin kararan çehresini değiştir ya Rabbi. O hep bizi düşündü bizim için yaşadı. Bizim cennete ehil hale gelebilmemiz için ne gerekiyorsa yaptı. Cennete giden yolu gösterdi ve Cehennemden de hep sakındırdı. Hüzünlü olduğu bir gündü. Aslında o daha çok hüzünlüydü. Benim bildiklerimi bilseniz gülemezdiniz diyordu. Evet hüzünlü olduğu bir gündü, ağlıyor ağlıyor durmadan ağlıyordu. Cibril a.s. geldi ve Allahtan selam getirdi ve Cenab-ı Hak Muhammed’im niçin ağlıyor acaba diye soruyor dedi. Allah Rasulü s.a.v. ağlamaktan cevap veremiyordu. Sadece dudaklarından şu kelime dökülebildi=Ümmeti ümmeti. Gelişinden kıyamete kadar her şey onun ümmetiydi. Dert ve ızdırap belliydi. Onun ümmeti. Cibril durumu rapor ediyor ve Cenab-ı Hak ikinci bir selamla yeniden onu Habibine gönderiyor ve şu sözlerle teselli ediyordu=Git Habibime selam söyle ve de ki, muhakkak ümmetin hakkında seni razı edecek ve seni asla tasa ve keder içinde bırakmayacağız. Bu ne güzel müjde ya Rabbi. Biz de onun ümmeti olma gayretindeyiz. Sen bizi ona yüzakı olacak ümmet eyle ya Rabbi. Ümit iklimi içinde gzüel işlerde muvaffak eyle ya Rabbi. Şeytanı ve avanesini bizim üzerimizden sevindirme ya Rabbi. Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var, dua edin icabet edeyim buyuruyorsun, bütün hayatımız dua eyle ya Rabbi.ç Dua manası ifade etmeyen bir anımız bile kalmasın ya Rabbi.Ey Rabbimiz biliyoruz sen her an bizimlesin. Bizi de seninle olduğumuzun şuuruna erdir. Bizim kalplerimizi de mir’at-ı mücella eyle ya Rabbi. Bize istemeyi veren zat nasıl isteyeceğimizi de öğretmektedir. Kendisine en güzel ve en müessir dualar öğretilen de hiç şüphesiz Allah Rasulü s.a.v. dir. Zira dua ile kapısı çalınan zatı en iyi bilip tanıyan odur. Duada Allah Rasulüne ulaşmak mümkün değildir. Onun bütün hayatı duadan ibarettir. Biz de onun bazı dualarıyla sana yalvarıyoruz ya Rabbi. Aciziz fakiriz güçsüsüz günahkârız pürkusuruz neresinden bakılsa sadece bir hiçiz hiç ender hiçiz. Allahım sana hamdolsun sen Haksın va’din haktır sana kavuşmak haktır sen,in sözün haktır cennet de cehennem de haktır nebiler ve Hz. Muhammed a.s. haktır kıyamet günü de haktır. Allahım sana teslim olduk sana iman ettik tevekkülümüz sanadır ve bütünüyle sana yöneldik. yalnız senin inayetinle varlığımızı devam ettirebiliyoruz. Yalnız senin hakemliğine başvuruyoruz. Sen bizim geçmiş ve gelecek günahlarımızı bağışla. Gelecekte bize günah işletme. Bizim için günah kapılarını kapat ya Rabbi. Gizli işlediklerimizi de açık işlediklerimizi de affet ve bunlardan öte senin bizden daha çok iyi bildiğin günahlarımızı da bağışla, çünkü biz kalbimizden geçenleri belki bilebiliriz ama sır hafi ve ahfamızdan geçenleri bilemeyiz, eğer bilmeden ve duygularımızda bir kopukluk oldu ise sen ondan dolayı da bizi affet ya Rabbi. Öne geçiren de geri bırakan da sensin senden başka ilah yoktur havl ve kuvvet sadece Allahındır, Allahım bizimle günahlarımızın arasını doğuyla batının arasını ayırdığı gibi ayır. Allahım beyaz elbisenin kirlerden temizlendiği gibi sen de bizi günahlardan temizle. Ya Rabbel Âlemin Allah Rasulü Hz. Muhammed a.s. ın senden istediği her hayrı senden talep ediyoruz, sana sığındığı her şerden de sana sığınıyoruz bizi muhafaza eyle. Hislerimize yenik düşürme. Hadiselere karşı dayanma gücü lutfeyle. Ey kalpleri evirip çeviren Rabbimiz . Bizim kalplerimiz dinin üzere sabit kıl, ayağımızı kaydırma bakışlarımızı bulandırma ve en sonunda hepimizi mahşer dehşeti içinde Efendimiz s.a.v. in livaül hamd isimli sancağı altında gölgelenen Kevserin başında serinleyen cemal sofralarında zevk-i ruhaninin zirve lezzetlerini tadacak olanlardan eyle.
Essalatu vesselamu aleyke ya Rasulallah
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah
Essalatu vesselamu aleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin velhamdü lillahi Rabbil Âlemin El Fatiha.

SALAVAT
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyil ve âlâ âlihî ve sahbihî ve sellim.
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyil ve âlâ âlihî ve sahbihî ve sellim.
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedinillezi cae bil Hakkıl mübin ve erseltehu Rahmeten lil âlemin

SEVDİM SENİ
Sevdim seni mabuduma canan diye sevdim.
Bir ben değil âlem sana hayran diye sevdim.
Evlad-u iyalden geçerek ben Ravzana geldim.
Ahlakını methetmede Kur’an diye sevdim
Kurbanın olam Şah-ı Resul kovma kapından
Didarına müştak olacak Yezdan diye sevdim.
Mahşerde nebiler bile senden medet ister.
Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim.

GÜLLERİN EFENDİSİ
Bakü’de şimdi yaz var, İçimde bir haz var,
Gönlümden Efendime inceden giden,
Gizli bir niyaz var.
***
Güllerin, güllerin, güllerin Efendisi,
Şu canımın nefesi,
Güllerin, güllerin, güllerin Efendisi
Can özümün nefesi.
***
Ah ne olur rüyama girsen !
Girsen de gül yüzünü görsem !
Görsem de yüz kere, bin kere ölsem !
Güllerin Efendisi.
***
Güllerin, güllerin, güllerin Efendisi,
Şu canımın nefesi,
Güllerin, güllerin, güllerin Efendisi
Can özümün nefesi.

ASRI SAADET
Hz. Muhammed(A.S.) her parçası ayrı bir boşluğa açık tutarsız yığınlardan beşer tarihinin en mükemmel en müstesna mucizevi bir toplumunu meydana getirmişti. Bu sürecin önemli dinamiklerinden biri de kötülere karşı sürekli iyilikle mukabelede bulunmaydı. Kötülere kesintisiz iyilikle karşılık verme.Tek Türkiye’nin sevilen oyuncusu Sabri Özmener’le birlikte saadet asrına gidelim. Hz. Muhammed(A.S.)’ı işbaşında görmeye çalışalım=
Müzik eleştirmenlerinin bir müzik eserini çok başarılı bulduklarında söyledikleri bir söz vardır=Başladıkları perdeden bitirmiş. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(A.S.)’da bütün bir hayatı boyunca sahip olduğu değerleri ilk günle dünyadan ayrılacakları arasında hiçbir sapma ve eksilme olmadan aynen devam ettirmişlerdir. Yani mübarek hayatlarında bütün iyilik ve güzellikleri başladıkları perdeden sonlandırmışlardır. O şanlı Nebi İftihar Abidemiz kötülük yapanlara karşı bıkmadan usanmadan hep iyilikle karşılık verdikleri gibi bunu hayatlarının sonuna kadar sürdürmüşlerdir. İşin doğrusu sabır taşını çatlatacak derecede kaba sabalıklara maruz kaldıklarında bile bu tavır ve üsluplarında hiçbir değişiklik göstermemişlerdir. Söylemde son derece kolay ve yapılabilir görülen herkesin takdir edip yücelttiği bu özellik ne yazık ki insanlar arasında ulaşılabilmesi nerdeyse imkânsız bir zirvedir. Çünkü kötülüğe iyilikle karşılık gerçekten çok özel donanımla ancak ulaşılabilen bir zirvedir. Şanı yüce Peygamber Efendimiz bu zirvenin de biricik temsilcimizdir. Onun her karesi ışık olan örnek hayatının her karesi bunun örnekleriyle dopdoludur. Lutfederseniz onlardan bir tanesini sizlere bu gece arz etmek istiyorum=
Münafıklık hicret sonrası Medine’de zuhur eder, kötülük entrikalarından biri de can alıcı hasımlarla Medine’de kılık değiştirmiştir. Münafıklık şeklinde set olma çabasındaydı Allah Rasulüne. Bu n,ifak şebekesinin başı da Übey bin Selül’dü. Hayatını sinsi sinsi kötülüklerde kilitlemiş olan kalleş adam her gün ayrı bir fitne kazanı kaynatırdı. Münafık olduğu için de açıktan açığa inançsızlığını söylemez ve böyle olunca da her türlü aktiviteye ve hayata katılmak zorunda kalırdı. İçinde farklı olsa da dıştan inanmış gibi yapardı. Sıcak çöllerde katılmak zorunda olduğu bir sefer dönüşüdür. Efendimiz a.s. su kuyusu bulunan bir yerde konaklamak için emir buyurmuşlardır. Hava sıcak su tulumları iyice kurumuş herkes yanmış ciğerler kupkuru olmuştu. Su alabilmek için kuyu başında yığılmalar oldu. Ortamın bu izdihamına akışından İbni Selül derhal münafıklara ait bir edayla hemen fısıltı kazanını kaynatmaya başladı. Besle kargayı oysun gözünü kabilinden”Bak gördünüz mü ha ya sizler sizler Medine’ye ülkesinden kovulmuş Mekke’lileri kabul ettiniz, onlar sizi su kuyularına yanaştırmıyor bile. Alın size kardeşler. İşte görün kardeşlerinizi. Siz de onları hala kardeş bilin. Bu gibi yersiz laflarla ortamı germeye çalışıyordu. Yorgunluk bir taraftan sıcak bir taraftan susuzluk bir taraftan bir de İbn-i Selül’ün zehirli ve vicdanları kanatan fitne okları bir taraftan herkesi germeye doğru götürüyordu ki problemleri çözmede hiçbir zaman zamana bırakmayan ve buna tahammülü olmayan Sevgili Peygamber Efendimiz durumu öğrenir öğrenmez hemen hareket emri verdi. Çadırlar toplanacak yükler yüklenecek ve yola revan olunacaktı. İnsanlar yorgundur insanlar susuzdur ama onlar emre itaatte eşsiz birer sahabiydiler, bir o kadar daha uzun bir mesafe gidildikten sonra yorgunluktan iyice çökerler. Bu zorlu yolculukta kimse de bu nifak tohumlarıyla ilgilenecek mecal kalmamıştır. İbni Selül’ün kendi yaktığı bu fitne ateşini kaynatacak takati tükenmişti. Bir kötülük bir yakılacak fitne ateşi Peygamber Efendimizin müthiş dehasıyla bastırılmıştı. Peygamber Efendimiz de bu kötü adamla kötülüğünde hiç muhatap olmadan daha sı kötülüğüne kötülükle karşılık vermeden bu konuyu da halletmişti. Ancak İbn-i Selül’ün oğlu Abdullah temiz ve samimi bir müslümandı. Fakat babasının yaptıkları hala kafasındaydı, sorduğu cevap alamadığı bir daha sorduğu ve gene cevap alamadığı ve nihayet Medine’ye vardıklarında çekti kılıcını ve babasına dedi ki, eğer Mekke’li müslümanlar da şerefli insanlar demezsen seni burdan öteye geçirmeyeceğim. Durumdan haberdar olan Peygamber Efendimiz hemen müdahale etti oğlu Abdullah’ı sakinleştirdi ve yaptıklarından ve ordan uzaklaştırdı. Halbuki bir kötü adam üstelik kötülüğe sürekli kilitlenmiş bu kötü adam yine bildiğini okuyacaktı kötülüğünde boğmak için hiçbir engel kalmamıştı, kalmamıştı ama Efendi Hz. Efendimiz A.S. ın hidayete ermesi zayıf bir ihtimal de olsa kimseyi dışlamak gibi bir tavrı hiçbir zaman olmamıştı. Dahası İftihar Abidemiz Hz. Muhammed a.s.ın kötülüğe kötülükle karşılık vermeleri mübarek hayatlarında bir kere bile yer bulmamış ve zuhur etmemişti. Yüreği kötülükle dolu hayatını kötülüklere adamış İbn-i Selül fitne kazanını gene kaynatmaya başlamıştı. Durur mu,içinde var çünkü. Bütün mü’minlerin anası Hz. Âişe validemize öyle bir iftira attı ki onur ve şerefi en üst seviyede yaşayan bu anamıza iffetiyle alakalı çamur atmıştı bu kötü adam. Fitne o kadar dehşetli ve o kadar acıydı ki günlerce ağlamaktan Hz. Aişe validemizin göz pınarları kurumuştu. Bir köşede Hz. Ebubekir ailesi ağlıyor, diğer yanda yüreği yanan sahabi efendilerimiz ağlıyor ve tabii hayatını bir tozun bile bir şeyler konduramadığı Hz.Muhammed a.s. da ağlıyordu. Herkes ağlıyordu. Bu korkunç fitnenin şoku yaşanıyordu. İşte bu kötü fitnenin toz dumanından sayıları bir parmak sayısını geçmeyecek 3-5 insan da İbn-i Selül’ün bu fitne rüzgârına kapılıyorlardı. Bunlardan biri de Hz. Ebubekir’in yardımlarıyla hayatını sürdüren Mistah’tı. Zaman geldi geçti. Zaman bu acılı sürecin de ilacı olmuştu. İndirilen ayetlerle Hz. Âişe validemize atılan iftira ortadan kaybolmuş, o muazzam anamızın masumiyeti de cümle âleme ilan edilmişti. Bütün herkesi derin bir mutluluk kaplamıştı. Münafıkbaşı yine kendi yaktığı ateş içinde yanıp kavrulmuştu. Mistah gibi bu fitneye alet olanlar da derin bir mahcubiyet içinde kalmışlardı. Bastığı toprak başımızın tacı Hz. Ebubekir de geçimini ve her şeyini kendisi sayesinde sağlayan Mistah’a bundan böyle yardımcı olmayacağını ilan ediyordu, dahası yemin bile ediyordu, ediyordu ancak Hz. Muhammed a.s. mektebinin birinci talebesi olan Hz. Ebubekir için de o okulun başöğretmeni Hz. Muhammed a.s. gibi olmak gerekirdi. Kutlu doğumuyla mutlu olduğumuz İftihar Abidemiz Kutlu Nebi Hz. Muhammed a.s. ın günümüzdeki takipçileri olma iddiasındaki bizler kötülüğe iyilikle karşılık vermekte acaba nerelerdeyiz, kalbi sevgiyle dolu hali şefkat dolu sözü inceliklerle örülü olabilmek için ne yapıyoruz, seven sevdiğine itaat eder derler, artık oturup bu konuyu derin derin düşünme zamanımız sizce gelmedi mi, oturup kendimize çekidüzen vermek için bu kadar ayak sürümenin anlamı var mı?

DEAR ROSE
In my heart a special place is for you
My dear rose, ooo…
You bring harmony to my life
You teach me to do what’s right
My dear rose, ooo…
I supplicate and plead
My most beloved
I pray for you, my dear rose
Canım gülüm, canım gülüm
Resulallah, Habiballah
Every day and every night
You are my light
My dear rose
Sefiallah, Nebiallah, Ya Muhammed
In my eyes are tears
My most beloved, ooo…
I’m ashamed and sad
Becouse we’ve strayed from your path
My dear rose
So every day and every night
I pray for your ummah
Canım gülüm

SALAVAT&SULTANIM
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyil ve âlâ âlihî ve sahbihî ve sellim.
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyil ve âlâ âlihî ve sahbihî ve sellim.
Allâhümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyil ve âlâ âlihî ve sahbihî ve sellim.
Dert aniden kapıyı açıvermişse, bir kara bulut gibi gelip çöküvermişse tepemize, gündüzler bile adeta geceye dönmüş ise ne yapılır.. Sultanım yetiş denmez mi? Tut elimden tut ki edemem sensiz denmez mi? Böyle bir süreci yaşamış, Sultanın sevgisi başımın tacı demiş bir tecrübenin sesi soluğu sırada. Murat Göğebakan bizleri sultanımla bu bereketli hissiyat iklimine davet ediyor=
Tut elimden kaldır beni, aşkın ile yandır beni,
Haber gönder aldır beni, derde derman ey sultanım.
Aşkın ile kıl derbeder, gönül bu derde sabreder,
Aşktan gelen aşka gider, derde derman ey sultanım
Yollarımı sana getir her sonucu sende bitir,
Yiteceksem sende yitir, derde derman ey Sultanım.
Sultanım sultanım sultanım derde derman ey sultanım
Yol yürürüm yollar çamur, ha dolu yağmış ha yağmur,
Sana varmak bana onur, derde derman ey sultanım.
Sultanım sultanım sultanım derde derman ey sultanım
Yollarımı sana getir her sonucu sende bitir,
Yiteceksem sende yitir, derde derman ey Sultanım.
Sultanım sultanım sultanım derde derman ey sultanım

AF
Kâinatın İftihar tablosun Hz. Muhammed(A.S.) herkesi ve her şeyi alakadar eden bir mesajla gelmişti. Ön yargısız bir kerecik olsun onun atmosferine giren bir daha tesirinden kurtulamazdı.
Dizilerin sevilen oyuncusu Tek Türkiye’nin halosu Ali Çakalgöz bizi Âlemlerin Efendisinin af ve bağışlama ikliminde bir yolculuğa çıkarıyor=
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(A.S.) bütün güzel sıfatları şahsında yaşar ve onu zirvede temsil ederdi. Peygamber Efendimiz affetmenin yanına safh etmeyi de ilave ederdi. Af, bağışlamak suç işleyeni kınamamak, ondan dolayı ceza vermemek anlamına gelir. Safh ise hata ve kabahati hiç olmamış gibi saymaya dahası da kalpte suçluya dair en küçük bir kırgınlık izi dahi bırakmamaktır. Affedebilmek ilahi ahlâkın bir derinliğidir. Bu derinliğin eksiksiz temsilcisi de ahlâkını Allahın övdüğü Hz. Muhammed’dir. Onun af defteri o kadar doluydu ki, içinde kimler kimler yoktu. Mübarek vücuduna kılıçları uzananlar vardı Uhud’da. Kılıçlar o güzelim tenine isabet etmiş hatta bir dişleri de kırılmıştı. Bir Peygamber kanı yere düşerse oranın altını üstüne getirilirdi. O telaşla ellerini, hemen semaya açıyor Allahım kavmime hidayet eyle onlar bilmiyorlar diye af diliyordu. Bu can alıcı hasımlara. Çok değil 1-2 yıl sonra o kılıç kaldıranlar huzura geliyor Müslüman oluyorlardı. Af ve safhın sahibi Hz.Muhammed(A.S.) onları yapıp ettiklerine dair en ufak bir imada dahi bulunmadan kabul ediyordu. Peygamberliğin çetin yılları Mekke günleri. Kaba saba ve hoyrat lisanlar hakaret ve eziyetin en acımasızını reva görüyorlar. İki insanla bir araya gelmemesi için her türlü şiddeti uyguluyorlardı. Baskı iyice dayanılmaz hale gelince bir kaç pak sine bulma ümidiyle Taif’e gittiler. Orda daha da kaba bir muameleye maruz kaldılar. Kendi yaptıkları hakaretleri yetersiz bulan Taif önderleri çocukları kışkırtıp Efendimizi taş yağmuruna tuttular. Bu tablo o kadar sema ehlini rahatsız etmişti. Âlemler yüzü suyu hürmetine yaratılan şanı yüce Nebiye taş atmak neydi. Değil ona taş atmak geçtiği yolun taşını dikenini kaldırıp atmak varken bu şaşkınlık da neyin nesiydi. O an semada bütün ihtişamıyla Cebrail(A.S.) belirdi. Eğer izin olursa buranın altını üstüne getireyim dedi. Affın bağışlamanın kendini iyiliğe kilitlemenin zirvesi olan Hz. Muhammed(A.S.)=Hayır ya Rabbi kendileri değil torunlarından dahi bir kişi Hak ve hakikati bulacaksa istemem diyordu. Yıllar bir çırpıda akıp geçti. Torunlara kalmadan Taif’liler de gelip huzura Müslüman oldular. Af ve safhın kahramanı Efendimiz onlara sinesini açarken maziye ait en küçük bir imada dahi bulunmamışlardı. Ya Mekke’liler onların herkesçe malum zulüm ve kabalıkları. Onları kitaplar dolusu hep okuruz. Siyer kitaplarında. Ama zaman dönmüş zorla yurdundan Kâbe’den uzaklaştırdıkları Peygamber Efendimiz fetih yoluyla Mekke’ye tekrar geri dönmüşlerdi. Kötülüğün en alçakçasını irtikap eden bu insanlara hepsine af fermanı ilan edilmesine rağmen yine de endişeli bir bekleyiş içindeydiler. Çünkü kendi akılları bile kendilerini affetmiyordu. Mekke fethedilmiş Kâbe tavaf ediliyor, alınlar şükür secdelerine kapanıyordu. Efendimiz ve sahabiler bu derin hasreti böyle giderirken Mekke’nin insanları da ilk buluşma nasıl olacak heyecanı iyice sarmıştı. Topluca Kâbe avlusunda Efendimizin huzuruna çıktılar. Sözcüleri Yusuf suresindeki Hz. Yusuf(A.S.)’ın kardeşlerinin dediği gibi=Allah sen,i bize üstün kıldı mealindeki ayeti okudular. efendiler Efendisi de tıpkı atası Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi ayetin devamını onlara okuyuverdiler=Bugün kınama yok bugün o günün değil. Hz. Muhammed(A.S.)’ın bütün hayatı böyleydi. Her türlü kabalığa zulme maruz kalırlardı. Gün döner pişman olurdu insanlar gelir huzura çıkar insanlar bana da af derlerdi. Cevap da hep böyle olurdu. Can alıcı hasımken içlerinde hidayet ışığı içinde yanan iki kişi Mekke’den çıkmış Medine’nin yolunu tutmuşlar huzura varmışlardı. Affın safhın insanı Allah Rasulü onları izzet-i ikramla karşılamıştı. Bu manzara o kadar çarpıcı idi ki gelenlerden Amr bir As gördüğü bu asalet karşısında iki büklüm oluyor, Efendimizin eline eteğine kapanmak istiyordu. Yerinde duramıyor hamle üstüne hamle yapmak istiyordu. Şefkat abidesi Efendimiz ey Amr böyle yapmaktan kasdın nedir, Amr fırsatı ganimet biliyor beni affetmeni ya Rasulallah diyordu. Efendiler Efendisi Hz Muhammed(a.s.)’da ey Amr bilmiyor musun İslam kendinden önce yapılıp edilenleri silip atmıştır. Amr bu cevapla rahatlıyor aftan öte safhada ulaşmanın sevinciyle yepyeni bir hayata başlıyordu. Onun af defterinde dedik ya yok yok. İşte bir çarpıcı misal daha=İlk adı Vahşi ama daha sonraki adı Hz. Vahşi. Efendimizin amcası Hz. Hamza’yı şehit etmişti bu zat. Günlerce aylarca Efendimizin derin hüzün yaşamasına sebep olmuştu. O da günler geçti zaman döndü dolaştı ona da bir gün hidayet kapısı aralandı. Huzura geldi. Vebaliyle çağrıştırdığı şey çok ağırdı. Fakat Efendimizdeki sine enginliği o kadar genişti ki Vahşi için de orada oturabileceği bir sandalye vardı. Vahşi de huzurda Müslümanlığını ilan ediyor onun için de eski defterler hiç karıştırılmıyordu. Af ve safhın ikliminde Vahşi sahabi mertebesine ulaşıyor dillerdeki adı Hz. Vahşi oluyordu. Kâ’b bin Züheyr tam bir söz cadısıydı. İyi şiir söyler dinleyenleri galeyana getirirdi. Diğerlerinin kılıçlarıyla yapamadığını söz darbeleriyle yapardı. Çok etkili tahriplerde bulunurdu şiirleriyle. Kelimenin tam anlamıyla bir söz cadısıydı. Efendimiz için ağza alınmaz hakaretleri vezne sokar kafiyeyi oturtur sayar dökerdi ortalarda. Onun için de zaman geçti devran döndü Mekke fethedilince kendini dışarıya attı canını kurtarma telaşına girdi. Biliyordu ki bu kadar kötülük yapana ferman çıkarılırdı. Kaçmaktan başka da çözüm yoktu. Gel zaman git zaman bu kaçmanın sonu yok. Biliyordu ki affı safhı sınır tanımaz bir Peygamber var. Kimler kimler o huzurda affedilmişlerdi. Her şey tamamdı ama yaptıkları için çıkarılmış bir ferman vardı sonuçta. Kâ’b düşündü taşındı halk tabiriyle kendi göbeğini kendi kesme kararı aldı. Gidip huzura çıkmalı af dilemeliydi. Zaten o huzurda kimler affedilmemişti ki. O zaman kadar söz cadısıydı. hemen oturdu kelimelerine Hz. Muhammed(A.s.)’ı söyletmeye başladı. O kasvetli kelimeler birden aydınlanmaya başladı. söz cadılığı bitmiş yerini söz sultanlığı alıvermişti bir anda. Artık hazırdı gidebilirdi. Gizlice süzüldü Mekke sokaklarına. Ardından Kâbe’ye uzandı. Efendiler Efendisi oradaydı, karşısına dikildi hakkında ferman çıkarılan Kâ’b hiç vakit kaybetmeden Arap edebiyatının harikaları arasında sayılan şiirini okumaya başladı. O okuyor Efendimiz büyük bir dikkatle dinliyordu, etraftakilerin bakışları da mısralarla birlikte yumuşuyordu. Derken Kâ’b bir dilekçe mahiyetinde şu mısralara geldi=İşittim ki hakkımda ferman çıkarılmış ama ben biliyorum ki Allah Resulünün katında af her zaman makbuldür. Şiirin okumuş tekniğinde makbulü diye kafiyeyi uzatarak okuma tekniği. Kâ’b makbulü der demez yani af kabul edilir bu huzurda anlamında bir kelimedir. Efendiler Efendisi de aynı tonda karşılık veriyor makbulü diyorlardı. Ortam öyle ferahladı coşku öyle sardı ki dört bir yanı şiir biter bitmez Efendiler Efendisi İftihar Abidemiz sırtındaki kendi cübbelerini Kâb’ın Kâb bin Züheyr’e çıkarıp hediye ediyorlardı. Kâb bin Züheyr için de o pak sinede oturacağı bir sandalye vardı. O güzel armağan bugün bu belde de Topkapı Sarayında j-hırkayı saadet adıyla şehrimizi şereflendiriyor.
Bir kutlu doğumla yeniden bir yenilenme arayışında olan bizler hepimize yetecek dünyayı birbirimize dar eden bizler ölümlü fani hayatı kalıcı zannedip hak hukuk çiğneyen bizler, insanlık semalarında uçmak varken zindan ettiğimiz dünyada çakılıp kalan bizler elele gönül gönüle verip herkesi kendi konumunda kabul edip oradan bir ve bütün olmanın gayretine girmek için birbirimizi afla safhla koruyup kollamanın zamanı gelmedi mi? Peygamber Efendimizi sevdiğini iddia eden bizler için bu sevgisizlik bu affedici olamamak derin bir çelişki değil de nedir?

SEFA GELDİN
Kadem bastı gönül tahtı
A sultanım sefa geldin
Dili pür rengi tab u ter
De dermanım sefa geldin
Gel ey dilberlerin şahı
Melahat burcunun mahı
Geda’nın hali nigahı
Sorup şahım sefa geldin.
Gel ey sultanı alişan
Çünkü sensin hüsrevi devran
Sana ben hep olam kurban
Benim canım sefa geldin
Peygamber Efendimiz S.A.V.’e Medine’nin kucak açarken söylediği ilahiyi hep birlikte söyleyelim dostlar=
Taleal bedru aleyna min seniyyatil veda
Vecebeşşükrü aleyna medea lillahi da’

CAN MUHAMMED
İnsanlığa son sığınak,
Can Muhammed Mustafa’dır.
Dört bir yanda bayrak bayrak,
Şan Muhammed Mustafa’dır.
Yaratan’a dîdâr idi, Medâr-ı iftihar idi,
Nebîlere serdar idi,
Ön Muhammed Mustafa’dır.
Can Muhammed Mustafa’dır.
Şan Muhammed Mustafa’dır.
Yâr Muhammed Mustafa’dır.
Ah Yüzü gülsün feleğin
Yüzü gülsün feleğin
Madeni ihsan geliyor
Şu karanlıklara
Hurşidi dırahşan geliyor
Müjde uşşaka ki
Can verdiği canan geliyor
Ölü dünyaya Muhammed gibi
Bir can geliyor
İnsanlığa son sığınak,
Can Muhammed Mustafa’dır.
Dört bir yanda bayrak bayrak,
Şan Muhammed Mustafa’dır.
Yaratan’a dîdâr idi,Medâr-ı iftihar idi,
Nebîlere serdar idi,
Ön Muhammed Mustafa’dır.
Can Muhammed Mustafa’dır.
Şan Muhammed Mustafa’dır.
Ön Muhammed Mustafa’dır.
Habîbidir Yüce Hakk’ın,
Hayran O’na uzak yakın,
Gönüllerde akın akın
Yön Muhammed Mustafa’dır.
Yaratan’a dîdâr idi,
Medâr-ı iftihar idi,
Nebîlere serdar idi,
Ön Muhammed Mustafa’dır.
Can Muhammed Mustafa’dır.
Şan Muhammed Mustafa’dır.
Ön Muhammed Mustafa’dır.
Yâr Muhammed Mustafa’dır.

EZELİ NUR
Ev halime zeliliye Müslüman hayalıma evhanabe Müslüman
Emşiyar ben hunas bekin Müslüman bitakatim medet ya Rasulallah
Ruja ili rabevare bervazem nefsahırab derduk şine bercazam
Ev çihale cava kalbe verazam bitakatim medet ya Rasulallah
Ev halime zeliliye Müslüman hayalıma evhanabe Müslüman
Emşiyar ben hunas bekin Müslüman bitakatim medet ya Rasulallah
Bergeriyam jiçavimen hundarem binzari pur rujnesermed hundarim
Nabesayi kuvemdakım dukarım bitakatim medet ya Rasulallah
Nurdan çehrendeki bu nikab da ne?
Güneşlere taç giydiren ışıkken
Hep hicranla bunca yıl bunca sene
Geçmiş gidiyor… baharlar beklerken…
Doğ ruhlara arşdan gelen burhanla
İnlet dört bir yani altın sadânla
Hayat üfle sihirli rayihanla
Hak adına üfül üfül eserken…
Konuş ki hatipler haddini bilsin
İlâhî nefhanla ruhlar dirilsin
Sayende tâ zirvelere erilsin
Başlamış gökler de bunu dilerken…
Ey mukaddes kitap ey ezelî nûr
Ey iklimi ziyâ etrafı huzûr
Son demde bir kere daha ne olur
Ağar, ışık karanlığı boğarken…
Bahar olmasa da sonbahar olsun
Cihânlar bütün âvâzınla dolsun
Yeniden nâmın her yanda duyulsun
Şu fânî ömürlerimiz biterken
Ev halime zeliliye Müslüman hayalıma evhanabe Müslüman
Emşiyar ben hunas bekin Müslüman bitakatim medet ya Rasulallah
Emdi biji kitabame Kur’an’e hune hyine ji merhame dermane
Bu Kur’an’i ameleme fermane bitakatim medet ya Rasulallah
Ev halime zeliliye Müslüman hayalıma evhanabe Müslüman
Emşiyar ben hunas bekin Müslüman bitakatim medet ya Rasulallah

KADIN
Kadınlık âlemini baş tacı yapmayı gerçek anlamda Hz. Muhammed(A.S.)’dan öğrendik. O Âlemlerin Efendisi ki bize öğretti Cennetin anaların ayağının altında olduğunu. O öğretti bize en hayırlılarımızın eşlerimize karşı iyilikle davrananlarımız olduğunu. Bize bu uzun sürecin kısa bir özetini dizilerin sevilen sanatçısı Müjgan Gönül hanımefendi anlatıyorlar=
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(A.S.) adetlerinde son derece katı, geleneklerine körü körüne bağlı, olabildiğine inatçı ve haşin, her türlü kaba kuvveti kullanan bağnaz yobaz ve duygusuz bir toplumda yaşadı. Bu gibi toplumların temel ortak noktalarından biri de kadını yok saymak hayatın içinde yer vermemek kendi kurguladıkları alanlara kadını hapsedip her türlü dışlanmışlığa maruz bırakmaktır. Cahiliye Arapları bu noktada daha da ileri gitmişler, kızlarını diri diri gömecek kadar canavarlaşmışlardı. Bir babaya kızın oldu denilmesi yerin dibine geçmekle eşitti. Kimse hanımlarını insan yerine koymaz, aşağılar değil hayatın içinde evlerde bile hakk-ı hayat tanımazlardı onlara. Efendimiz cahiliyeden hızla sıyrılma gayretinde olan o topluma en hayırlılarınız eşlerine hayırlı olanlarınızdır buyuruyor. Hemen ardından cennet anaların ayakları altındadır diyerek cennete giden yolun anne rızasından geçtiğine dikkat çekiyordu. Kız evladı yetiştiren anne babalar için iltifatlarda bulunuyor ahiret hayatında da çok özel şefaate mazhar olacaklarını müjdeliyordu. Evlatlarını kucağına alıp hiç sevmedim diyen birine de “yerdekiler merhamet etmezseniz göktekiler de size merhamet etmez” buyurarak özellikle kız çocukları sevgisi üzerine titriyorlardı. O bir şefkat abidesiydi. Şefkat kahramanı olan hanımlar da Peygamber Efendimizin bu sevgi atmosferinden kendi paylarına düşenle insanlık âleminde yepyeni bir devri başlatıyorlardı. Çünkü hanımların bir değer ifade etmediği o toplumda bizzat kendileri öne düşüp örnek oluyor eşlerine yani mübarek analarımıza güzel davranışın bütün incelikleriyle muamelede bulunuyorlardı. Yığın yığın meşgalelerine aldırmadan kendisini üzen daraltan onca hadise yaşamasına rağmen evlerine geldiklerinde yüzlerinde her zamanki tebessümleriyle hal hatır sorar dertleriyle ilgilenir bizzat kendileri ev işlerinde o mübarek annelerimize fiilen yardımcı olurlardı. Efendimizin bizzat yaptığı her şeyi baş tacı eden Allahın razı olduğu davranış ve Peygamberin de bir sünneti bilen sahabiler de kendi evlerinde aynı şekilde davranmaya çalışırlardı. Efendimiz Hz. Muhammed(A.S.) sadece evlerinin içinde değil evin dışında da eşleri mübarek annelerimizin yanında yer verir, onlarla hayat paylaşırdı. Bir bayram günü siyahi Habeşliler bir gösteri sunmak istediklerini Efendimize bildirirler, Peygamber Efendimize mescitte bu gösterilerini yapabileceklerini bildirirler. Gerisini Hz. Âişe validemizden dinleyelim=
Habeşli oyuncular mescitte kılıç kalkanlı gösterilerine başlamışlardı. Rasulullah a.s. bana seyretmek ister misin buyurdular. Ben de tabii dedim. Kendileri kalktılar ben de arkasında ve yanağım yanağına temas ettiği halde seyre koyulduk. Ben yeterli görünceye kadar seyrettim. Yeter mi buyurdular ben de evet dedim. Öyleyse gidebilirsin buyurdular. Şimdi hayalen on dört asır öncesine gidelim. Şu manzaranın ne kadar çarpıcı olduğunu düşünmeye çalışalım, çok değil daha bir iki asır öncesine kadar Avrupa kadın insan mıdır yoksa şeytan mıdır onu tartışıyordu. Peygamber Efendimizle kadınlık âlemi ne alan mahkûmu oluyor ne de hak mahrumu ediliyordu. Kadınlar birer fikir işçisi olarak hayatın ta içinde yer alıyorlardı. Şimdi de Hz. Muhammed a.s. mektebinin önde gelenlerinden Hz. Ömer’in halifelik devrine gidelim isterseniz=
Bir gün Hz.Ömer evlenmeyi kolaylaştırmak için nikâh akdi esnasında tesbit edilen mehir miktarı hakkında üst sınır belirlenmesi gerektiğini düşünmüş ve mehir miktarının evliliğe engel olmamasını istemiştir. Bir hutbe esnasında mescitte bu düşüncesini beyan edince bugün adını sanını dahi bilmediğimiz fikir işçilerinden bir kadın= ya Ömer bu konuda Efendimizden duyduğun bir söz senin bilip de bizim haberdar olmadığımız bir ifade mi var, çünkü Cenab-ı Allah Kur’an’da ayrıldığınız hanıma yüklere yani kantar kantar mehir vermiş olsanız da buyuruyor, demek ki kantar kantar mehir verilebilir demiş. Ve Hz. Ömer’in bu içtihadına bu görüşüne itiraz etmiştir. Hz. Ömer hiç tepki göstermeden o kadının itirazını yerinde bulmuş kendi kendine yaşlı bir kadın kadar da dinini bilmiyorsun diyerek nefsini kınamış ve sözünü geri almıştır. İşte Hz. Muhammed A.S. ın rehberlik ettiği toplumunda kadın bu kadar hayatın içindedir.Bugün dinin özüne vakıf olmayan kimseler Hz.Muhammed A.S. ı anlama gayreti içinde olmayan insanlar kendi yanlış anlayışları sebebiyle kadını bir fanus içine koymuşlar alan mahkûmu hak mahrumu hale getirmişlerdir.
Bir kutlu doğum coşkusuyla salonları doldururken kalp kapakçıklarımızı bir kere daha heyecanla kıpırdatırken kadın konusunda da en makul en tutarlı çizgin,in önderi olan Hz. Muhammed A.S.’a bu nazarla yeniden bakmalı değil miyiz?

MUHAMMED(S.A.V.)
Mekke’de bağhanımda Medine kalasıha
Hallanım nurujuna Müslüman mahlasına
Başı secde halda tevhidin kavgasına
Sallallahu ala Muhammed sallallahu aleyke Ahmed
Sallallahu ala Muhammed ya Rasulallah
Allah Allah Allah Allah Allah Allah Allah Allah
Mekke’de bağhanımda Medine kalasıha
Jurıctimlopelado amanat sahlasıva
Kur’an’dı hazı yetkin orpahtım salasında
Sallallahu ala Muhammed sallallahu aleyke Ahmed
Sallallahu ala Muhammed ya Rasulallah
Allah Allah Allah Allah Allah Allah Allah Allah

HÜSEYNİ İLAHİ
Âlemlere rahmet olan Ahmed Muhammed Mustafa
Haktan bize devlet olan Ahmed Muhammed Mustafa olsun sana canım feda
Essalatu vesselamu aleyk aleyke ya Rasulallah aleyke ya şerrafehullah
Essalatu vesselamu aleyk aleyke ya Nebiyyallah
Essalatu vesselamu aleyk aleyke ya seyyidel evveline vel âhirin
Velhamdü lillahi Rabbil âlemin
Lutfi koymuş yere yüzün dergah Dergahatutmuştur gözün.
Şam ü seher olsun sözün Ahmed Muhammed Mustafa olsun sana canım feda

BİR GECE
On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler? Göremezlerdi tabiî;
Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerrede, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin.
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o Ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi geberdi!
Âlemlere rahmetti evet şer-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, O’nun vergisidir hep;
Medyûn ona cemiyyet-i, medyun O’na ferdi.
Medyundur o mâsûma bütün bir beşeriyet…
Yâ Rab, ya Rab ya Rab bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. Âmin

BİR GECE
O beklenendi. O özlenendi. O bilinendi. O benim senin onun bizim sizin onların hepimizin sultanı. O insanlığın İftihar Tablosu Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa’dır.
Ahmet Yenilmez ve Ertuğrul Erkişi on dört asır önceden başlayıp günümüze uzanan bir yolculuğa çıkarıyorlar=
On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, yaşanan dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Anarşi bütün gökyüzünü sarmıştı
Salgındı, bugün bizi yıkan, tefrika derdi.
Derken, derken büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir anda kurtardı insanlığı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, yok olmak akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, anlattıkların
Kanatlarını adalet isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Borçludur ona cem’iyyet, borçludur ona fertler.
Borçludur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet…
Yâ Rab ya Rab ya Rab, bizi mahşerinde bu ikrâr ile haşret.
Yâ Rab ya Rab ya Rab, bizi mahşerinde bu ikrâr ile haşret.

SALAVAT
Resulen Nebiyyen Mekkiyyen Medeniyyen
Muhammed Mustafa Muhammed Mustafa
Sallallahu ala Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
Resulen nuri veddette zalama Resulel Hakki harrartel enam
Sallallahu ala Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
Resulen Nebiyyen Mekkiyyen Medeniyyen
Muhammed Mustafa Muhammed Mustafa
Sallallahu ala Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem

O
Ve gaybın son habercisi. Allah, kâinat ve insan konusunda son sözü, varlık ağacının çekirdeği, kâinat kitabının ille-i gâiyesi ve Hakk’a davetin en gür sesi olan Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) söylemiştir. “Gayb” ve “Gaybü’l-gayb”ın son habercisi O, eşya ve hâdiselerin yanıltmayan yorumcusu O, insan ve Yaratıcı münasebetini hem de herhangi bir iltibasa meydan vermeyecek şekilde ortaya koyan O ve böyle bir münasebetin gereklerini açık-seçik belirleyen de O’dur. O, bir yönüyle ilk ve Hakk’a en yakın, diğer yönüyle de son, fakat en emin bir kurbet rehberidir.
Melekler O’nun muntazırı, nebiler müjdecisi, veliler de O’ndan ışık alan O’nun meyveleridirler. Nübüvvet çerağı başta O’nunla tutuşturulmuş, özündeki mânâ ve muhteva da en nurefşan şekliyle yine O’nunla ortaya konmuştur. Evvelden evvel ilk nur O’nun nuru, son ışık tufanı ise O’nun haricî âlemdeki zuhurudur. Bir başka zaviyeden O, âfak ve enfüsün fihristi, varlığın özü, usâresi, yaratılış ağacının gaye çerçevesinde en münevver meyvesi ve Yüce Yaratıcı adına bütün ins ü cinnin de efendisidir.
Bu gece onun doğum gecesi. Rebiülevvel ayının bu 12. Gecesinde haddimiz mi bilmiyorum ama ona seslenmek istiyoruz=
Ey hep yükseklerde uçan kutlu Nebi! Sen bizim canlarımızın canı, mesajın da kronik dertlerimizin dermanıdır. Ne olur bir kere daha gel ve bizi cansız bırakma.! Son bir kez daha konuş, bendelerini dertlerle kıvrandırma! Yürüdüğümüz yollarda bir sürü kundakçı, bir sürü de fitne ateşi var; sisi–dumanı ufkumuzu karartıyor. Her şeye rağmen düşe–kalka yürümeye çalışıyoruz. Yürüdüğümüz yolları maiyyetinle işaretle ve gönüllerimize rehberliğinin itminanını duyur. Şimdiye kadar bu yollarda binler–yüz binler mugaylanlar arasında yürüdü, ekstradan güller derdi; yer yer yorgunluk yaşadı ve zaman zaman sarsıldılar ama hep harıl harıl koşanlar gibi mükâfat gördüler. Bu sürprizler yolunun başında da, sonunda da Sen varsın; her zaman gözlere görünmesen de gönüllerimizde nazlı nazlı oturan Sensin. Bizler, eğer şimdilerde az da olsa bir hayat emâresi gösterebiliyorsak bu Senin ruhlarımıza içirdiğin iksirdendir. Sînelerimizi hâlâ Sana açık tutabiliyorsak bu da sunduğun mesajın büyüsündendir. Sen mürde gönüllere hayat üflemek için gelmiştin ve bunu dayandığın o inâyet kaynağıyla başardın da. Bak, şimdi bir zamanlar İrem Bağları gibi üfül üfül hayatın tüllendiği o yerlerde canlı cenazeler dolaşıyor; bülbüllere inat saksağanlar ötüyor ve her taraf yarasaların şehrayinleriyle inliyor. Hâlimize acı da gel ve dirilmeye talip olanları Sensizlikle öldürme. Bir zamanlar adının şehbal açtığı pek çok yerde, şimdilerde şeytanlar livâdarlık oyunu oynuyor. Dünya bir yoklar ağında ruha, mânâya hasret gidiyor. Ruhlara bir kerecik olsun görünmen bütün şeytanî oyunları bozacak ve asırlardan beri sesi–soluğu kısılmışlara can gelecektir. Bugün, yol diye patikalarda emekleyen bir sürü şaşkın bir sürü de bütün bütün yolsuz var. Her yanda nifak rüzgârları esiyor. Kar–kış sürekli amansızlık solukluyor. Faust’un çocukları eskisinden de toy, Mefisto ise profesyonellerden profesyonel; sürekli yeniliyor ve sürekli bedel ödüyoruz. Haraca kesilmiş gibi bir hâlimiz var; yıllar var ki bizler hep öksüzler gibi itilip–kakılıyor, hep haince düşüncelerin ağına takılıyoruz. Sen var iken biz nasıl yetim oluruz, hüküm Sende ise sahipsizlik de ne demek! Hayır biz ne yetim ne de sahipsiziz; biz, sımsıcak yuvasından ayrılıp kendini sokağa atan sokak çocukları gibiyiz.. Sana dönüp Senin gül rayihalarını duyacağımız âna kadar da galiba şurada–burada tiner koklayıp kendimize etmekten kurtulamayacağız. Her tarafta haramîler kol geziyor, dört bir yanda hırsızların, uğursuzların hırıltıları duyuluyor. Çalan çalana, her şeyi yağmaladılar; yağmalananlar arasında kalbimiz de var. Şimdilerde akl–ı meâdın kolu kanadı tamamen kırık.. vicdan hafakanlar içinde ve ruhumuz da hezeyanlar ağında… Ağzını aç, nefesinden taptaze bir koku gönder ve bizi kendimiz olmaya uyandır. Fânîlik Senin ruhunun tesir gücünü önleyemez, kimse Senin adını gönüllerden silemez. Sen, ezelin bize paha biçilmez armağanı, ebetlerin de bağbânısın. Senin bir çift sözünle diken tabiatını değiştirip gül olur; Sen konuşuversen yalanın bütün harmanları kül olur.
Bu dünya Senin dünyan; Senin dünyanda başkalarının sözünün-sazının ne önemi olur! Senin gölgen yeryüzüne düştüğü andan itibaren Süleyman Nebi’nin sadece adı kalmıştır. Sikke Sende, mühür Sende; karşı çerinin başında İskender olsa ne yazar. Senin davudî sesin velvele olup dört bir yanda yankılandığı bir dünyada Davud’a ne ihtiyaç var! Söz Sende ise başkalarının konuşması küstahlık sayılmaz mı? Devrilmiş bulunan bizleri Senden başkası ayağa kaldıramaz; iki büklüm olup kamburlaşmış insanlık ancak Senin himmetinle belini doğrultabilecektir.
Çok uzaktan gölgenin başımıza vurması bile ümitlerimize bir “ba’sü ba’del mevt” nefhası oldu. Hakikî viladetin bütün şeytanî mumları söndürecek ve karanlığa mahkûm ruhları sönmeyen bir ışık kaynağına uyaracaktır. Allah, cihanları aydınlatacak ziyayı Sana bağlamıştır. Dünyaları aydınlatacak ışık kaynağının düğmesi Senin elinin altındadır. Sen istersen Allah da diler; Sen söylersen hepimiz de dinlemeye dururuz. İste ki ilâhî meşîet konuşsun, söyle ki kulaklar doğru bir söz duysun.
Şimdi gel ününü bütün dünyaya bir kere daha öyle duyur ki, bütün nifak, şikak ve fitne ateşleri sönsün, her taraf köyünün rengine bürünsün. Sallalahu Teala aleyhi ve sellem.

AHZAB SURESİ 40-48.AYETLER
Kur’an sayesinde insan Allaha muhatap olma gibi mevkilerin en yükseğine yükselmiştir. Varlık bir kitap Kur’an da varlık kitabını okuyan Allah kelamı mucize bir hitaptır biz insanlara.
Euzü billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Ma kane muhammedün eba ehadim mir ricaliküm ve lakir rasulellahi ve hatemen nebiyyın ve kanellahü bi külli şey’in alıma
Ya eyyühellezıne amenüzkürullahe zikran kesıra
Ve sebbihuhu bükratev ve esıyla
Hüvellezı yüsallı aleyküm ve melaiketühu li yuhriceküm minez zulümati ilen nur ve kane bil mü’minıne rahıyma
Tehıyyetühüm yevme yelkavnehu selam ve eadde lehüm ecran kerıma
Ya eyyühen nebiyyü inna erselnake şahidev ve mübeşşirav ve nezıra
Ve daıyen ilellahi bi iznihı ve siracem münıra
Ve beşşiril mü’minıne bi enne lehüm minellahi fadlen kebıra
Ve la tütııl kafirıne vel münafikıyne ve da’ ezahüm ve tevekkel alellah ve kefa billahi vekıla
Sadakallahul azim

BU GECE
Yine diller deme geldi şükranla bu gece,
Esti bâd-ı saba revh u reyhânla bu gece!
Çaktı yine cânân elinden bir berk-i hâtif,
Bir lâhzada oldu pinhânlar ayân bu gece
Esti bâd-ı saba revh u reyhânla bu gece!

O GELİYOR
Bu gece Mevlid kandili. Bu gece mayası muhabbet olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın âlemleri şereflendirdiği gece.
Doğ ruhumuza bizi hasretinle yakma Hak aşkına bizi yalnız bırakma
Yine diller deme geldi şükranla bu gece
Esti bâd-ı saba revh u reyhânla bu gece!
Ve coştu gönüller feyz-i Yezdân’la bu gece
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
 

Hasan_54

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 4073
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 436 kez
  • Rep Puanı: 150
  • Cinsiyet: Bay
  • ☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽
    • MEKKE FM
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #8 : 24 Eylül 2021, 01:10:17 »
Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Merkez :  Sakarya
 
Bu mesaj icin tesekkur eden uyeler: hakansen967

kardelen01

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 9349
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 2292 kez
  • Rep Puanı: 54
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #9 : 14 Ekim 2021, 08:13:23 »
ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık
 
Bu mesaj icin tesekkur eden uyeler: hakansen967

andrewmemut

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 2613
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 235 kez
  • Rep Puanı: 6
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: O Geliyor - Mevlid Kandili Özel 2010
« Yanıtla #10 : 01 Mayıs 2023, 13:51:04 »
Allah razı olsun Emeğinize sağlık çok Teşekkür ederim
 
Bu mesaj icin tesekkur eden uyeler: hakansen967